İGİAD Başkanı Şükrü Alkan’ın İGİAD İftarında Gerçekleştirdiği Konuşmanın Tam Metni

26 Temmuz 2013
Kıymetli Dostlar;
Davetimize icabet ettiğiniz için hepinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Rabbim tutmuş olduğumuz oruçları kabul buyursun inşallah.Konuşmamı Ramazana dair duygu ve düşüncelerimi aktarıp İGİAD faaliyetleri hakkında bilgilendirme ve kısa bir gündem değerlendirmesi ile tamamlayacağım.

Malumunuz Ramazan ayı duygularımızın zirveye çıktığı rahmet ve bereketin bol bol verildiği ay. Güzel duyguların yoğunlaştığı paylaşmanın, dayanışmanın, anlayışın ve hayırlı işlerin yoğun yaşandığı bir ay. İdrak etmekte olduğumuz bu güzel ayda, bireysel kazanımların yanında sosyal faydayı da göz önünde bulundurmak gerekiyor.
Hatta bu mübarek günleri kendimizi sorguladığımız ve muhasebeye çektiğimiz günler olarak da değerlendirmeliyiz. Helal olan rızkımızı nasıl kazandığımızı ve nerelerde harcadığımızı sorguladığımız günler olmalı.

Kuran- Kerimde:
’ALLAH’ın size verdiği helal ve temiz rızıklardan yiyin ve iman etmiş olduğunuz ALLAH’ın yasaklarından sakının’(Maide,88)
’Öyleyse ALLAH’ın sizi rızıklandırdığı şeylerden helal ve temiz olanlarını yiyin; eğer O’na kulluk ediyorsanız ALLAH’ın nimetlerine şükredin.’(Nahl,114)
’Ey iman edenler! Karşılıklı rızaya dayanan ticaret dışında mallarınızı aranızda haksız yemeyin. Şüphesiz ALLAH size karşı çok merhametlidir.’(Nisa,29)
Okumuş olduğum ayetlerde geçen Helal lokma, helal kazanç aslında hayatımızın önemli kazanımlarından hiç kuşkusuz.
İslam düşünürü Ebu bekr-i dukki:
Mideye helal lokma koyarsan azalarından Salih ameller meydana gelir. Şüpheli şeyler koyarsan azalar ALLAH yolunda amel etmekte şüpheye düşerler. Eğer haram lokma koyarsan o lokma seninle Allah arasında bir perde olur da bu yolda yürümene engel olur.
Hiç şüphe yok ki helal rızık kaygısı kişiyi zararlı hırstan, haksızlıktan, hileli davranmadan, aldatmadan, çıkar sağlamadan ve kötü davranıştan uzaklaşacaktır.

Değerli konuklar;
Kurulduğumuzdan bu güne on yılı geride bıraktık. Çok şükür bu on yılda gerek iş ahlakı gerekse girişimcilik alanlarında sizlerle birlikte birçok çalışmalar yaptık. Sempozyumlarla, yayınlarla, eğitim çalışmalarımızla aslında ahlaklı girişimcilerin sayısını artırmaya çalıştık bunu da sizin duruşlarınızla sağladık. Sadece bu alanda değil aynı zamanda ülke gündemlerini de yakından takip ederek gündeme dair sözümüz oldu. Geldiğimiz noktada artık İGİAD onuncu yılını doldurmuş, almış olduğu ’TÜRKİYE’ takısı ile de taçlandırmış oldu.
Artık İGİAD’ımız TÜRKİYE İGİAD olmuştur. Bunu önümüzdeki günlerde daha detaylı olarak kamuoyu ile paylaşacağız.
Şimdiden hayırlı olsun.

Değerli dostlar;
Son zamanlarda gerek ülkemizde gerekse İslam coğrafyasında çok zor günlerden geçiyoruz.
Özellikle ülkemizde çözüm süreci ile başlayan sonrasında gezi parkı olayları ve son olarak Kardeş ülke Mısır ve Suriye de yaşananları kaygı ve endişe ile izlemekteyiz. Bu olayların hiç birisine gerek fertler olarak gerekse gönüllü kuruluşlar olarak duyarsız kalamayız.
Çözüm süreci öncesi bu coğrafyada otuz yılı aşkın bir çok acılar yaşandı. Bu toplumdan hem sosyal olarak hem de ekonomik olarak birçok zayiat verildi. Artık akan kanın durması bölgenin yeniden arzu edilen kardeşlik ve huzur ortamına erişmesi için atılan bu adım, bölge de umutla karşılanmıştır. İGİAD olarak bu süreci gözlemlemek ve yerinde değerlendirmelerde bulunmak üzere 11 Nisan’da Diyarbakır ziyaretimizle bölgeye giden ilk gönüllü kuruluş olduk. Bölge halkının bu sürece bakışında ki umudu ve sevinci yerinde gördük. Başlamaya niyet etmenin bile insanlar üzerindeki olumlu yansımalarını gördük. Ziyaret sonrası tespitlerimizi ve değerlendirmelerimizi basınla da paylaşmıştık.
Her türlü provokasyona açık olan çözüm süreci neticeye ulaştığında ülkemizde sağlanacak barış ortamı aynı zamanda yakın coğrafyada da değişimi beraberinde getirecektir.
Bu süreç sabırla yürütülmelidir. Son zamanlarda bu süreci baltalamak isteyen çevreler olmakla birlikte ısrarla üzerine gidilmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Tam işler yolunda gidiyor derken Taksim’de gezi parkı bahanesi ile mevcut iktidarı düşürmek için tefeci ve çıkar çevrelerinin organize etmeye çalıştığı bir kadife darbe süreci başladı. İlk zamanlar masum çevre duyarlılığı ile çıkan bu hareket, kısa zamanda kirli bir oyunun parçası olduğunu gösterdi. Son on yıldır Türkiye’nin ekonomik olarak yükselmesi bazı çevreleri rahatsız etmiş olduk ki gecikmeden harekete geçtiler. Bu hareket; uluslararası sömürü düzeninin devamında, oyun bozucu olarak görülen Türkiye’yi, oyunun dışında tutmak, gücünü ve etkinliğini azaltmak, içerde statükoyu korumak ve çıkarlarını kaybetmemek için mevcut hükümeti iktidardan uzaklaştırma girişimi olarak karşımıza çıktı.

Buna paralel olarak,
Türkiye ve Mısır’da yapılan darbe girişimi, aynı oyunun sahnelenmesidir. Türkiye’yi ağaçla çevre ile oyaladılar darbeye kalkıştılar. Mısır’da darbeyi gerçekleştirdiler. İki ülkede yapılan İslam Coğrafyasının kendi ayakları üzerinde duruşunu engellemektir. Mısır’da halkın büyük bir çoğunluğu ile iktidara gelmiş Muhammed Mursi’nin askeri bir darbe ile indirilmesini devrim olarak sunulmasının, Müslümanların demokrasi adına nasıl bir çifte standart ile karşı karşıya kaldıklarının bir göstergesi oldu. Mısırdaki darbeye batının bakışı kendi değerlerini ayaklar altına almak olmuştur. Daha doğrusu Batının asıl değerleri, kutsalları Batının çıkarlarıdır. Yapılan bu darbe Mısır halkına yapılmış bir zulümdür. Bu zulmün bir an önce son bulmasını temenni ediyoruz.

Değerli konuklar;
ABD ve Batının derdi, demokrasiyi yaymak değil, onu bir Truva atı olarak kullanmaktır. ABD’de yönetimde bulunmuş ’Yeni Muhafazakarların’ önemli isimlerinden Richard Perle’un yazdığı ’Şerre Son’ (An End to Evil) adlı kitapta işlenen ana tema, budur ve bugün bu uygulanmaktadır:
Kitaptan size kısa bir bölüm aktarmak istiyorum: Richard
Ortadoğu’daki köktendinciler ve laik militanlar, Sünniler ve Şiiler, Komünistler ve Faşistler birbiri ile kaynaşmışlardır. Hepsi patlamaya hazır gazabın haznesinden fışkırıyorlar. Bu durumun çaresi demokrasi değil demokratikleşmedir. Demokratikleşme derhal seçimlere gidilerek sonra onun sonuçlarına katlanmak anlamına gelmez. Seçimler 1995’te Cezayir’de denenmiştir. Orada yozlaşmış statükonun yerini az daha köktendinciler alıyorlardı. Böyle bir sonuç kabul edilemez. Reform süreci güdümlü ve tedrici olmalıdır. Diyor.
Bir başka alıntıda; ABD’de Ulusal Demokrasi Vakfı Başkanı Carl Gershman Büyük Ortadoğu bölgesine ilişkin demokrasi Stratejisini anlatırken, ’Özgürlükler ve hukukun üstünlüğü garantiye alındıktan sonra yönetim biçiminin krallık ya da cumhuriyet olması önemli değildir’ derken, nasıl bir demokrasi öngördüklerini açıkça ortaya koymuştur.
Onlar özgürlük derken, uluslararası sermayenin serbest piyasa adı altında bölgeyi serbestçe işgal etmesi; hukukun üstünlüğü derken de, bu sermayeyi koruyacak uluslararası tahkimin kabul edilmesini kastediyorlardır.
Demokrasi, insan hakları ve özgürlükleri gibi kavramları kullanmadaki niyetleri, yerli işbirlikçi diktatörlüklerden çok çekmiş bir halka şirin görünüp bu kavramların yarattığı cazibeden yararlanarak halkın direnişini mecrasından saptırmak ve yeni işbirlikçiler bulup sömürüye devam edebilmektir. Bu maske, Taksim ve Mısır olayları nedeniyle düşmüştür.
O nedenle Batının kutsalı yoktur. Batı ürettiği tüm değerleri, kendi halkları için kutsal kabul eder. Geri kalan insanları, ikinci sınıf insan olarak gördüğü için onları bundan muaf tutar. İnsan Hakları, Demokrasi, Serbest piyasa, Hukukun üstünlüğü, Fikir ve düşünce hürriyeti,
Din ve Vicdan hürriyeti gibi kavramlar, sadece Batılı halklar için vardır ve geçerlidir. Bununla beraber, bu kavramlar, putlaştırılıp Batı dışı toplumları dövmek için birer silah olarak kullanılmaktadır.
Bu ülkenin ve bu ümmetin birlik ve beraberliğini isteyen herkes, duygusal davranmamalı, Dilini ve üslubunu buna göre ayarlamalıdır.

Kıymetli misafirler;
Son olarak sınır komşumuz Suriye’de halkının masum taleplerinin karşılığında dünyanın gözü önünde Esat zaliminin ağır silahlarla uçak ve füzelerle ülkeyi yerle bir etmesi yüz bin insanı öldürmesine şahit oluyoruz. Suriye’de bir insanlık trajedisi yaşanmakta olup bütün kırmızıçizgiler aşılmıştır. Akan Müslüman kanı olunca uluslararası güçler BM, AB sessizliğe bürünmüşlerdir. Suriye Uluslararası güçlerin Suriye’deki hesapları nedeniyle işgal altındadır.
Yanı başımızda iki yıldır süren zalim Esat zulmü ile Müslümanların kanlarının akıtıldığı ve aynı zamanda bölgesel mezhep çatışmasına dönüştürülmeye çalışılan kirli oyunların oynandığı bu kanlı savaşın biran önce bitmesini temenni ediyoruz.

Değeri dostlar;
Bu yaşananları bir birinden bağımsız düşünemeyiz. Oynan bu kötü oyunlara karşı her zaman uyanık, duyarlı ve dik durmalıyız. Bunların hepsi planlı bir bütünün parçası. Uluslararası şer odakları İslam coğrafyasının huzurunu gelişmesini ve birlik olmasını istemiyor ve tüm bunlar bunun için yapılıyor. Bizler hem gönüllü kuruluşlar olarak hem de birer Müslüman olarak bu oyunlara karşı net tavrımızı ortaya koymalıyız. Bu süreç farklı senaryolarla devam edecektir. Unutmayalım onların bir oyunu varsa şanı yüce olan Rabbimizin de bir oyunu vardır:
Gerçek şu ki, onlar hileli-düzenler kurdular. Oysa onların düzenleri, dağları yerlerinden oynatacak da olsa, Allah katında onlara hazırlanmış düzen vardır.(14 İbrahim 46)

Hz. Peygamberin;
Ey insanlar! Sizler sulh ve sükunet devrindesiniz. Zaman süratle ilerliyor. Görüyorsunuz gece ve gündüz her yeniyi eskitiyor. Her uzağı yakınlaştırıyor, her vaadi gerçekleştiriyor. Öyleyse, Gelecekteki mücadeleler için hazırlanın. Sulh ise yakında miadı dolacak olan bir hazırlanma devresidir. Karanlık geceler gibi işler karıştığı zaman Kur’an-ı Kerim’e sarılınız. hadisini de asla unutmayalım.