İGİAD Başkan Yardımcısı Ömer Bedrettin Çiçek’in açılış konuşmasıyla başlayan program, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Öğretim Üyesi ve İGİAD Eğitim Komisyon Üyemiz Doç. Dr. Murat Ustaoğlu ve İstanbul Üniversitesi İktisat Politikası Anabilim Dalı Asistanı Muhammet Sait Bozik yayınlamış oldukları "Faiz Meselesi" adlı kitap ile antik medeniyetlerden günümüze faizli borç ilişkilerini konu alan konferansıyla devam etti.
Faiz kavramına genel bir bakış bölümünde, iktisadi ilişkilerin en belirleyici faktörü olan borç ilişkileri geçmişinin insanlık tarihi kadar eski olduğu vurgulandı. Doç. Dr. Murat Ustaoğlu konuşmasında; “Faizli borç ilişkilerinin en önemli özelliklerinden biri, tarihin köklü dönüşüm süreçlerinden istifade ederek kendini yenilemeyi başarmasıdır. Sümerlerden itibaren hemen her medeniyet faiz meselesi ile uğraşmış bazıları geçici bazıları kalıcı çözümler bulmaya çalışmış. İki bölüme ayırdığımız çalışmamızın ilki semavi dinlere kadar olan faizli borç ilişkileri ikinci bölüm ise semavi dinlerden sonra faizli borç ilişkilerinin evrim sürecini inceledik. Semavi dinlere kadar da faizli borç ilişkilerine bir yasak getirilemediği, bazı kısıtlamalarla sürecin yönetildiği karşımıza çıkıyor. Semavi dinlere gelindiği zaman faizli borç ilişkilerin kaynaklanan problemlerden dolayı farklı hükümlerle faizi yasaklıyor. Lakin günümüzde bile bu sorunumuz devam etmektedir.” dedi.
Program Muhammet Sait Bozik’in faizli borç ilişkilerinin tarihsel süreci hakkında bilgilendirmede bulundu.
Bozik konuşmasında; “Faizin ortaya çıkış süreci antik dönemlerde insanların elinde meta olmadığı için hayvanla tarım mamulleriyle değişim yapılmıştır. Antik Çağ medeniyetlerinde yerleşik hayatın tapınaklar etrafında kümelenmeye başlaması ile borç ilişkilerinin niteliği değişmeye başlamıştır. Aynı zamanda dönemin en muktedir iktisadi aktörü olan tapınaklar toplumun finansal ihtiyaçlarını kurumsal bağlamda ele almanın öneminin farkına varmıştır. Çünkü faizli borç ilişkilerinin yüksek getirisi iştahlarını kabartır. Büyük kısmını ellerinde tuttukları su ve toprak mülkiyetinin yanı sıra faizli borç ilişkilerini de kontrol etmek için gerektiğinde dini argümanları kullanırlar. Faizli borçlar her durumda tapınakların büyük gelir kaynaklarından biridir. Halka verilen yüksek faizli borçlar geri ödendiğinde büyük kazançlar sağlar. Ödemenin yapılmadığı aksi durumda bile borç köleliğinden ötürü tapınaklar kazançlı çıkar. Böylelikle üretilen refahın büyük kısmını kontrolü altında tutan kurumsal yapılar yaygınlaşmaya başlar. Giderek güçlenen tapınaklar, siyasal otorite ile iktidar çatışmasına girmekten uzak durmazlar. İnsanlar bu durum karşısında çok zor duruma düştüler. O dönem için haraç ekonomisini doğuruyor. Bu süreçten sonra sözlü düzenlemeler ile bu sorunların önüne geçmeye çalışılır. Faizli borçlardan kaynaklanan –borç köleliği gibi– sosyal sorunlara hukuki yaptırımlarla çözüm aranmak durumunda kalınır. Alınan tedbirlerin amacı faizli borç ilişkilerini bir nebze olsun yönetilebilir kılmaktır. Bu amaçla sosyal maliyeti asgari seviyeye indirmek için faiz oranlarına sınır getirmekten tamamen yasaklamaya kadar uzanan birçok yasal düzenlemeye başvurulur. Ancak tüm bu çabalara rağmen büyük imparatorluklardan küçük şehir devletlerine kadar hiçbir medeniyet soruna kalıcı çözüm üretmeyi başaramaz. Faizli borç ilişkilerinden kaynaklanan sosyal problemler bazen bir devletin çöküşüne yol açan sebepler arasında gösterilebilecek boyutlara ulaşır. Bazı tarihçiler tefeciliği, Akdeniz sahillerinin büyük kısmını kontrolü altında tutan Roma İmparatorluğunun çöküş sebepleri arasında bile gösterir. Feodalizmin başlangıcı da bu süreçte karşımıza çıkıyor. Modern düşüncenin ataları olarak görülen Antik Yunan’da da durum pek farklı değildir. Yoksul halk ile soylular arasındaki iktisadi mücadelede kaybeden taraf genelde bellidir. Sınıflar arası refah farkı, faizli borç ilişkilerinden dolayı giderek artar. Soylular ellerinde tuttukları servet sayesinde siyasal yönetimi kontrol ederler.
Çalışmamızın ikinci bölümünde semavi dinlerde gelişen süreci inceledik. Köklü bir tarihe sahip olan ve yeryüzünün her tarafına dağılmış onlarca topluluktan meydana gelen Yahudiler, çeşitli sebepler sayesinde ticari ve finansal işlerde önemli mevkilere gelmişlerdir. Hem yaşadıkları coğrafyalar hem de içerisinde bulundukları toplumlar ile olan mücadeleleri ve ilişkileri onları farklı bir yaşam tarzına itmiştir. Bahsedilen yaşam tarzı göçebe yaşam tarzıdır. Bu durum ise onların, kalıcı mülk edinmekten daha çok ticarete ve finansa olan ilgilerini arttırmıştır. Bu sayede zamanla finansal işlerde uzmanlaşmışlardır. Ayrıca Yahudiler parayı bir inanç unsuru olarak görmekteler. Faiz yasak emri geldikten sonra çeşitli yasaklarla karşılaşmaktalar. Zaman içinde Yahudi din düşünürleri faiz yasağını yumuşatan, hatta kaldıran yorumlar getirmişler. Kardeşlik hukuku gereği birbirlerinde faiz almayıp kendinden olmayanlardan faiz almaya başladılar.
Orta çağ döneminde faiz yasağı zaman içinde Hristiyanlıkta da yumuşatılarak ortadan kalkmış bulunuyor. Katolik kilisesinin insanları kandırıp faizli işlere girmesiyle Martin Luther Protestanlığı ortaya çıkarıyor, klişeden kovuluyor. İlk başlarda Protestanlıkta faiz katı bir şekilde yasaklanırken ilerleyen dönemlerde faiz belirli ölçüde ayrılarak yeniden gündemlerine giriyor. John Calvin döneminde faiz – fahiş faiz ayrımı, makul faiz oranının Tanrıyı rahatsız etmeyeceği görüşü, üretimi finanse edecek faizin teşviki, fahiş faiz’in yasaklanması ve alanların kiliseden reddi görüşü ön plana çıkıyor.
Yasağı günümüze taşıyan tek din İslam. Osmanlı döneminde faizsiz finans arayışında para vakıfları kuruluyor. Son dönemlerde de tarım toplumu olan Osmanlı'nın finansman sorununa memleket sandıkları ile çözüm bulunmaya çalışılıyor. Ortak bir sandıkta insanlar oraya parasını aktarıp ihtiyacı olan kişiye finansman sağlanıyor” dedi.
Program, üyelerin sorularıyla devam etti. Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Ömer Bedreddin Çiçek’in Doç. Dr. Murat Ustaoğlu ve Muhammet Sait Bozik’e hediye takdimi ile program son buldu.