Ders Veren Tecrübelerde Erhan Erken’i Dinledik

26 Mart 2019

9. Ders Veren Tecrübeler Programı 26 Mart 2019 Salı günü Dernek Merkezi’nde Erken Ambalaj Yönetim Kurulu Başkanı Erhan Erken’in katılımıyla gerçekleşti.

Moderatörlüğünü İTO Genel Sekreteri Doç. Dr. Nihat Alayoğlu’nun yaptığı programda, ortaklık kültürü, sivil toplum girişimleri, medya, eğitim ve kültür faaliyetleri konularında Erhan Erken’in tecrübeleri paylaşıldı.


Hayatı Parantezlerle Kuşatan Bir Yaşam Tarzımız Olmalı

Hayatımın bir bölümü gönüllü çalışma üzerine geçti. Özellikle eğitim alanında çalışmalar yaptım. Geçimimizi sağlamak için de girişimcilik deneyimlerim oldu.

Esnaf bir ailenin çocuğu olarak Fatih’te büyüdüm. Babam kapalı çarşıda kuyumculuk ile uğraşırdı. 80 Öncesi yıllarda Türkiye’ye altın girişi olmadığı için, kuyumcular olarak tedariği hurda altın olarak hep müşteriden sağlardık. Ancak ayar sıkıntısı vardı altın işinde. Hırsızlıklar ve soygunlar da o dönemde çokça fazla olduğu için babama ben bu işi yapamayacağımı söyledim. Ve reklam tanıtım işlerine girdik. Ticari girişimlerimize daha sonra matbaa ve ambalaj işleri ile devam ettik. Yatırımlarımızla kontrollü gittiğimizi düşündüğümüz sırada 2001 krizi ile karşılaştık. Matbaa işletmemizi sürdürme endişesi içine girdik ve kendimiz açısından o dönem çareyi işimizi bir başka firmaya devretmekte bulduk. Sonradan düşünüyorum da esasında biz ilk aşamada 97 Rusya krizini iyi okuyamamıştık. Çünkü bu zamandan sonra kar edememeye başlamıştık. Halbuki belli bir büyüklüğe sahip üretim tesisi ve çalışanları olan bir firmaydık!

Ambalaj işimiz devam ederken Bizim Zarf markasını da geliştirmeye çalışıyorduk. Tam 2001 krizinin patladığı günlerde bayilik vermek ve müşteri ziyaretleri için bir hafta boyunca Ankara’dan başlayıp il il Anadolu’yu dolaşma sürecindeydik. Her gün döviz bir miktar daha yükseliyor ve ambalaj işimizde o dönem katılım bankalarından fon kullandığımız için borcumuz biraz daha artıyordu. Zarf işini geliştirirken ambalaj işimiz zayıflıyordu. İlginç bir tenakuzu yaşamıştık. Ortağımla bu seyahatten İstanbul’a geri döndüğümüzde o haftaki döviz hareketliliğinden dolayı çok büyük zarar etmiştik. Ben bu tip olayların sonrasında zihnimde şöyle bir düşünce şekli geliştirmeye başlamıştım. İnsanlar hayatta yaptıkları farklı farklı işleri ve içinde yer aldığı pozisyonları ayrı ayrı parantezler olarak düşünmeliydiler. Malum cebir işlemlerinde önce parantezin içindeki işlemler çözülür. İnsanoğlu da bulunduğu parantezin yani işin veya sosyal durumun problemlerini çözmeye çalışmalı, o belli bir sonuca ulaşınca kapatılıp diğer paranteze yani işe veya uğraşa geçilmeli idi. Bu parantezleri de birbirlerine karıştırmamak gerekiyordu. Mesela işinizde bir sorun olduğunda bunu iş yerinde bırakmalıydınız ve evinize döndüğünüzde ayrı bir parantez açmalıydınız. Veya iş yerinizde bir sıkıntınız oluyorsa onu o zeminde çözmeye çalışmalı akşam gönüllü çalışmanıza gittiğinizde oranın gerektirdiği halet-i ruhiyeye sahip olmaya çalışmalıydınız.


Devletle İş Yapmak Zor Bir İş

2007 Yıllarında bir haber merkezi üzerine bazı arkadaşlarımızla görüşmelere başladık. Bu işlere gönül veren bir dostumuz da bu çalışmaları maddi olarak destekleyeceğini ifade etti. Birkaç dilde haber yapan Dünya Bülteni’ni devir alarak haber ajansı işine girmeye başladık. Gençlik, edebiyat, kültür alanında da Dünya Bizim sitesini kurduk. Herhangi bir ticari getirisi olmayan bir projeydi. Daha sonra Son Devir diye bir site daha oluşturduk ve  genç bir arkadaş gurubunun hazırladıkları Cafcaf dergisini de bünyemize kattık. Daha sonra 2012 yılında yurtdışında onun üzerinde ofisi olan Kuzey Haber Ajansı projesine girişerek bu alandaki yolumuza devam ettik. TRT kurumuna haber temin eden, belgesel çeken, program yapan ve yüzün üzerinde çalışanı olan bir firmaya dönüştük. Biz haber ajansı çalışmasına başlarken TRT ile belli görüşmeler ve mutabakatlar yaparak yola çıkmıştık. Ta ki 2016 yılına kadar… TRT biz artık kurum dışından bu tip projeleri almak istemiyoruz dediği ana kadar. Böyle dedikleri zaman bizler de çalışmamızı maalesef dondurmak zorunda kaldık. 2017 Yıl başında da koca yapıyı tasfiye ettik.  Ve şunu anladım: devletle iş yapmanın çok zor bir iş olduğu gerçeği… Oradaki yöneticilerin ağzından bir laf çıkıyor ve koca bir proje boşa düşüveriyor.


Ortaklıkta Bereket Olduğu Kanaatindeyim

Ticari işlerimde çok ortaklıklarım oldu, ortaklığı da çok seven bir insanım. Finans krizini aşmak için bankalardan ziyade ortaklıklar yapmanın daha bereketli olduğu kanaatindeyim. Gençliğimizde tecrübeli kişilerin zor zamanlarımızda bize tavsiyeleri olsaydı veya biz o tavsiyeleri alabilecek bir zemin bulabileydik muhtemelen bugün bazı şeyler daha farklı olabilirdi diye düşünüyorum. O yüzden bu tarz hayat tecrübelerini aktarmak ve dinlemek çok önemli. Şunu da belirteyim insanoğlu başına somut bir olay  gelmeden de o tecrübelerin bir değerini gerektiği gibi anlayamıyor maalesef.

Ortaklıklarda tarafların birbirleriyle alakalı olarak almaları gereken pozisyonları ayarlayamaması, şirket tüzüğünün isabetli bir şekilde yazılamaması, ortaklardan birinin bazen ilk başta konuşulanın dışında daha fazla ön planda olması ve sermayeler arasındaki farklılıkların ortaklık yapısı içinde doğru bir biçimde konumlandırılamaması gibi hususların, ortaklığın sıhhatini etkileyen önemli noktalar olduğunu düşünüyorum. Bunlara ve tabii diğer gerekli noktalara dikkat ettiğimiz sürece ortaklık yapıları uzun yıllar sürecektir.


Ortaklıkta Benim Ana İlkem Ontolojik Birlikteliktir

Bir ortaklığa başlarken en önemli maddeniz ne olur diye bir soru sorulduğunda cevabım şudur: Öncelikli maddem ontolojik birliktelik! Karşımdaki kişi hayatı nasıl anlamlandırıyor? Kendisinin bu hayatın gayesine yönelik temel tercihleri hangi yönde? Bizim nesilde özellikle vatan kurtarmak ve memlekete bir şeyler katmak için çabalamak vardı. Benim önceliğim memlekete katma değer vermek iken, diğer ortağımın önceliği para kazanmak olursa bu ortaklık fazla sürmez diye düşünüyordum. Onun için tercihlerimde hep bu noktayı ön plana almaya çalışmışımdır. Bu hususun her daim önemli olduğunu düşünürüm. İnsanların hayatlarını üzerine oturttuğu temel değerler konusunda mutabakatları yoksa, yapacakları ortaklıklar sıhhatli olmayacaktır diye bir kanaate sahibim.


Sivil Toplum Kuruluşlarında Üst Tarafa Doğru Çıktıkça İç Derinliğin De Artması Gerekiyor

STK’larda yapılan işler gönüllük esasına dayanmalı. Buralarda nüfuz kazanmak, ilişkileri hemencecik paraya tahvil etmek gibi önceliklerin mümkün mertebe olmaması gerekir. Ben şu sivil topluma girdim bana ne verecek, nasıl kazanımlarım olacak diye düşünmemizin çok da doğru olduğu kanaatinde değilim. Bilakis ben o kuruluşa ne verebilirim nasıl katkım olabilir bu düsturda yaklaşmamız lazım. Ama şu zamanda maalesef özellikle nüfuz elde etme ve para öncelikli olmaya başladı. STK’larda üst tarafa doğru çıktıkça, sosyal şöhret arttıkça iç derinliğin de artması gerekiyor. Yoksa bu sınavın geçilebileceğini düşünmüyorum. Gerçekten bu büyük bir imtihan!


Batının Eğitim Müfredatından Kurtulup, Müslümanca Kendi Müfredatımızı Oluşturmalıyız

Benim anlamlı gördüğüm faaliyetlerden birisi de Elif Yuva hikayesidir. Çocuklarımızın kendi dünya görüşümüzde yetişmesini isteyen gençler olarak; hem çocuklara Müslümanlığı öğreten, hem de modern derslerin olacağı bir çocuk yuvası kurmaya karar vermiştik. Yıl 1986 idi. Buna göre alanında uzman arkadaşlarımızla müfredat oluşturduk. Kar amacı olmayan bir girişimdi bu. Ama bir hatamız; bu projeye sermaye katan paydaşlarımıza az da olsa kazanacağı bir şey hissettirmeliydik. Belki o tür bir yaklaşımımız olaydı çalışma daha az zahmetli yürüyebilirdi diye düşünüyorum

Batının müfredatından kurtulup Müslümanca bir anaokulu müfredatı için çok çaba harcadık. Günümüzde de bu tarz iddialarla ortaya çıkmış eğitim kurumlarımızda batının hedeflediği tarzda insan yetiştirmeyi gaye edinen bir müfredatı uygulama yolunda çok emekler ve paralar harcanıyor. Bu ciddi bir insan ve imkan israfıdır. Çok güzel okullar yapıp, müfredatını oluşturamıyorsak, kendimize ait bir şeyler uygulayamıyorsak bunun maalesef bir anlamı olmuyor.