11. Ders Veren Tecrübeler Programı 08 Ekim 2019 Salı günü Dernek Merkezi’nde Simyacı Dış Ticaret firmasının sahibi Davut Şanver’in katılımıyla gerçekleşti.
Moderatörlüğünü İTO Genel Sekreteri Doç. Dr. Nihat Alayoğlu’nun yaptığı programda, girişimcilik, ortaklık, sivil toplum girişimleri konularında Davut Şanver’in tecrübeleri paylaşıldı.
Ben 1958 Erzincan Kemah ilçesi doğumluyum. İlkokul da dahil bütün eğitimimi İstanbul’da aldım. İlk ve ortaokulu Okçu Musa ilk ve ortaokulunda okudum. Sonra Maçka Endüstri Meslek Lisesi’nin elektrik bölümünü bitirdim. O yıllarda teknik lise mezunları belirli yerlere girebiliyordu. Ben de Boğaziçi Üniversitesi İşletme bölümünü tercih ettim ve 1983 yılında mezun oldum. Okulu bitirdiğim zamana kadar ailemin işlettiği büfe ve çay ocağında çalıştım. Okulu bitirdikten sonra tekstil işiyle uğraşan bir firmaya dış ticaret sorumlusu olarak girdim. İnsan üniversiteyi bitirince her şeyi bildiğini zannediyor ama durum hiç gözüktüğü gibi değildi. 1989 yılına kadar firmada devam ettim, firma taşınınca müsaade istedim. Sonra bir grup arkadaşla kendi işimizi yapmak için ayrıldım ve yaklaşık bir yıl sonra tekstil işiyle ilgili olarak Suudi Arabistan’a gidip geldim. Ondan sonra kendi işimi bırakıp geldiğim grubun dış ticaret firmasına geçtim. Orada hububat ve gıda üzerine çalıştım. Bir dönem Belediye iştiraklerinde genel müdür yardımcısı olarak işe başladım. Yaklaşık bir yıl sonra Çengelköy‘de birlikte olduğumuz bir grup arkadaşla 10 sene öncesine kadar devam ettirdiğimiz bir ortaklık ilişkisine girdim. Refleks Dış Ticaret firmasını kurduk. Daha çok Uzakdoğu’dan tekstil ürünlerini ithal ettiğimiz bir iş oldu. 2011 yılın kadar arkadaşlarımızla devam ettik. Aynı minvalde tekstil işini yaptığımız merkezi Çin’de olan Orion ve Simyacı firmaları ile devam ediyorum. Mont, kaban, spor giyimlik fason kumaş üretimi yapıyoruz. Bu kumaşları Çin’de yaptırıp Türkiye dahil 10 farklı ülkeye satışını yapıyoruz.
Ne kadar bilirsek, tecrübe sahibi olursak olalım her zaman öğreneceğimiz bir şeyler olacağını aklımızdan çıkarmayalım.
Başımdan geçen bir ticari olayı da sizinle paylaşmak istiyorum. Arkadaş ekibiyle birlikte Romanya’da hurda işine girmiştik. Daha sonra tanıştığımız başka bir arkadaşla Moritanya’da gemi kesme, hurda işine girdik. Bu iş, yaklaşık üç sene sürdü. Orada her şeyi çok iyi yaptığımıza inanıyorduk ama maalesef yanlış bir ekiple çalışmışız. Tam işi oturttuğumuz sırada Moritanya’da mafyatik bir ekiple karşı karşıya kaldık. Moritanya’da hak hukuk, yargı sistemi yeterince çalışmadığı için geminin dümeninden başka her şeyi bırakıp geldik. Dolayısıyla bize, son kestiğimiz geminin dümeni kaldı. Hayatta “dümenlere” dikkat etmek gerekir. Bırakıp geldiğimiz o geminin dümenidir bu. Pusulası da orada. Kısaca insanın yaşı ve tecrübesi ne olursa olsun öğreneceği bir şeyler her zaman vardır. Ne kadar bilirsek, tecrübe sahibi olursak olalım her zaman öğreneceğimiz bir şeyler olacağını aklımızdan çıkarmayalım. Çünkü her şeyi bildiğimizi sandığımız an, hata yapmaya en yakın olduğumuz andır. Bu tecrübeyle, 50’li yaşların ortasında olduğum ve a’sından z’sine kadar hurdacılığın her şeyini bildiğim hâlde karşılaştım.
Dua ile elde ettiğimiz şeyler çalışarak elde ettiğimizden daha değerli olduğunu düşünüyorum.
İnsanın bazen çalıştığı kurumda koltuğun mu yoksa kendinin mi gücü olduğunu ayırt edebilmemiz gerektiğinin gençlere özellikle tavsiye ediyorum. Ben tüccarım ve benim gerçek davranışlarımı bu alanda gözleyebilirsiniz. Yanımda çalışana hak ettiğini verebiliyor muyum? Birine verdiğim sözü yerine getirebiliyor muyum? Ticaret alanında yapılması gerekenleri yapmıyorsam diğer alanlarda ne yaparsam yapayım asıl sorumluluklarımı yerine getirmiş olmam. Mesela camiamızın ilk iş dünyası derneklerinin birinin kuruluşunda ideallerle gerçekler arasındaki bu uçurumu fark ettik. Meğer bizler de eleştirdiğimiz insanlardan çok da farklı değilmişiz. Onlar da sözünü tutmuyor biz de tutmuyoruz, onlar da çekini ödemiyor biz de ödemiyoruz, o da malını satarken alavere dalavereyle kötü malı iyi diye satmaya çalışıyor biz de... Öyleyse bizim farkımız nedir? Eğer bir farkımız varsa bu farkı ortaya koymamız gerekirdi. Bu tür sorunları, bu dernekleri kurarken fark ettik. Bu sebeple asgari değil insani ücret dedik, ama insani ücreti vermek bazılarımıza zor geldi. Öyle ki insani ücreti verirse batacağını düşünenler oldu. Bahsini ettiğim bu kuruluşun ilk dönemlerinde, Şükrü Alkan’la birlikte görev almıştık. İlgili kurulda insani ücret belirlediğimizi, bunun uygulanması gerektiğini önerdiğimizde bunu uygularsak 6 aya varmadan batacağımızı söylediler. Ama bu, bereketle ilgili bir durum ve biz berekete inanıyoruz. Çok şükür Rabbimiz lütfetti ve işlerimiz umduğumuzdan iyi gitti. Dua ile elde ettiğimiz şeyler çalışarak elde ettiğimizden daha değerli olduğunu düşünüyorum. Fark etmediğimiz bir anda önümüzü açabiliyor, işlerimizin sorunsuz ilerlemesini sağlıyor. Kendi matematiğimiz ve kendi çabamızla açıklayacağımız olaylarla karşılaştık. Burada mühim olan bu olaya gerçekten inanmaktan geçiyor diye düşünüyorum. İşçinin hakkını verdiğimizde kaybetmeyeceğimize inanmamız lazım. İnanmazsak asıl bu durum bereketi kaçırarak malımızı azaltır, kaybetmemize yol açar. Bizim kendi alanımızla ilgili böyle bir inancı kararlılıkla ortaya koymamız gerekir. Bunu uygulayanlar gördüler ki hakkı hukuku uyguladığı için kimse batmıyor, sadece hesapsızlıktan batıyorlar. Çalışanlarımızın, ortaklarımızın, müşterilerimizin hakkını hukukunu gözetmek gerekir. Sözleşmelerimize riayet etmemiz, ürünlerimizin hakkını vermemiz gerekir. Bunları yaptığımızda ortaya çıkacak olan manevi hava, kurumlarımızı hayatta tutacaktır. Piyasa dilinde buna kredi deniyor. Bu standartlara uyanların piyasada kredisi yüksek olacaktır.
Bir kişi hangi pozisyonda olursa olsun işinin hakkını vermesi gerekir.
Kişi profesyonel olarak da çalışabilir girişimci olarak da her birinin kendine ait sorumlulukları vardır. Hangi pozisyonda olursa olsun işinin hakkını vermesi gerekir. Her işin başında planlamanın olması lazım. Kervanın yolda düzüleceği durumlar da vardır ama genellikle planlamanın önceden yapılması gerekir, aksi hâlde hedeflere ulaşılamayacaktır. Bu sebeple yola çıkmadan önce belli bir planlamanın olması lazım. Planlamanın yanı sıra belli bir cesaret de gerekir ama cesaretin de ölçülü olması şarttır. Tabii ki insanın bilgisi, tecrübesi önemli ama Allah’ın takdirini de göz ardı etmemek gerekir. Bazen yapılması gereken her şeyi yapıyorsun ama iş olmayabiliyor. Bazen de tam tersi, yeterli çaba sarf etmeden beklenmedik başarılar elde edebiliyorsun. Bazen diyorum, şu kadar iş tecrüben var, şu okulda şöyle bir eğitim almışsın, ama diğer taraftan ilkokul mezunu biri sizden daha başarılı bir iş çıkarabiliyor. Bu, takdir-i İlahidir. Bu işler bir yerde nasip meselesidir. En nihayetinde işini düzgün yapacaksın, işin gereklerini yerine getireceksin ve tedbirli olacaksın. Tedbirli olmaman, müdebbir bir tüccar olmadığın anlamına gelir ve sen tedbirli davranmadığında senin dışında pek çok insan da bundan olumsuz etkilenecektir. İş hayatında başarıyı getiren unsur, kişinin bulunduğu pozisyonla barışık olmasıdır. Profesyonel bir personel olarak, kendinizi yaptığınız işte iyi olmaya adarsanız, başarıyı yakalarsınız. Ben profesyonel olarak hizmet verirken patronlarım kadar çalışır ve yaptığım işi onlardan daha iyi bildiğimi düşünürdüm. Şimdi de aynı tempoyla çalışıyorum. Hâlâ senenin 100 gününü uçakta veya otelde geçiriyorum. Aslında buna mecbur da değilim ama bu tempo, işimi iyi yapmanın bir gereği.
Programı izlemek lütfen tıklayınız