- YAYINLAR
- ÇALIŞMA HAYATINDA BÜYÜK AYIP: PSİKOLOJİK ŞİDDET
ÇALIŞMA HAYATINDA BÜYÜK AYIP: PSİKOLOJİK ŞİDDET
Uzmanların psikolojik taciz, yıldırma, psikolojik şiddet, duygusal terör, yıldırkaçır gibi kavramlarla karşılamaya çalıştığı asıl kelimemiz mobbingtir. Son zamanlarda iş dünyasında sıklıkla duymaya başladığımız bir konu olan psikolojik yıldırma konusu, çalışma hayatının getirdiği değişen şartlar nedeniyle biraz daha ön planda bulunuyor. Bunda şeffaf yönetimin ve kurumsallaşmanın etkisinden de bahsetmek gerekiyor. Gün geçmiyor ki medyadan mobbing ile ilgili bir davanın daha açılmadığını duymayalım. Bu açıdan bakıldığında insan haklarını hiçe sayan bu anlayışın bir çözüme kavuşturulması gerekliliği ön plana çıkıyor.
Hem özel hem de kamu sektöründe karşılaştığımız mobbing vakâsı, basit anlatımıyla iş yerinde diğer çalışanların ve işverenin uyguladığı bir yıldırma politikası olarak tanımlanıyor.
Tabiî ki özelde çalışma hayatında psikolojik şiddet konusunu konuşurken, fotoğrafın geneline geri çekilip bakmak gerekiyor. Yani bu konu neden bu kadar önemlidir sorusuna farklı açılardan cevaplar aramak gerekmektedir. Genel anlamda mobbing, işletmeleri büyük oranda etkilemektedir. İşletmelerin verimini
düşürmekte, moral ortamını kötüleştirmekte ve kârlılık oranını aşağılara çekmektedir. Aynı zamanda bir işletmede işin niteliğini ve niceliğini de etkilemektedir. Ancak çok büyük bir etkisi daha var ki, bu daha büyük bir tehdit oluşturmaktadır; itibar kaybı...
Kurumlar açısından bakıldığında görünen kayıplar bunlar, peki ülkenin kaybı nedir? İşte asıl sormamız gereken soru bu olmalıdır. Kurumlarda yaşanan bu olaylar basit bir iş gücü kaybına neden olmuyor. Ülke ekonomisine ciddi bir köstek oluşturuyor. Bir ülkenin kalkınması için sadece ekonomik büyüme yeterli değildir. Bunun yanında gelişmiş insan niteliğine de ihtiyaç vardır. İnsan unsurunu göz ardı eden ülkeler asla kalkınmış bir ülke olamazlar. Unutmayalım ki, özel sektörde iş görenler ve kamuda çalışanlar birer velinimettir. Sadece müşteri velinimet değildir, iş üreten ve işletmenin ayakta kalmasını sağlayan iş gören de işveren açısından velinimettir. Aynı zamanda bir kaynak değil bir kıymettir!
Çalışma hayatında bulunup da psikolojik şiddete maruz kalmamış birisini henüz görmedik. Herkesin başına gelme hadisesi farklı farklı, ancak temelde aynı. Bazı çalışanlar bu süreci sorunsuz bir şekilde atlatırken bazıları iş yerinden ayrıldıktan sonra psikolojik tedavi görmeye başlıyor. Hatta mobbing kurbanı olan bazı insanları intihara kadar bile götürebiliyor bu olaylar.
Bir de mobbing konusu içinde değerlendirmemiz geren başka bir konu var. Acaba iş görenler mobbingi suistimal mi ediyor? Bu durumda konuyu iki açıdan düşünmeliyiz. Bir yanda gerçekten mobbinge maruz kalanlar, diğer yanda kendisini mobbinge maruz bırakanlar. Bunu anlayabilmek biraz zor. Bir turnusol kâğıdı ile ölçemiyor, hüküm veremiyorsunuz. İş yerine göre farklı türlerde ortaya çıkan davranışlar var. Bu yola başvuran iş görenlerin neden böyle yaptığını anlamak için çok düşünmemize gerek yok. Diğer bir tartışma konusu olan tazminat meselesi yüzünden tabiî ki. Çünkü iş gören iş yerinden ayrılmak istemektedir ve ayrılırken tazminatını almak istemektedir. Yasal olarak bu mümkün değildir. O halde kendisini işten attırması gerekmektedir. Bu süreç işveren ve iş gören arasında inatlaşmalarla uzatıldıkça uzatılıyor ve işveren bırakıp kaçmasını ister gibi iş gören üzerinde baskı ve tahakküm kurmaya çalışıyor. Evet, bu mevcut çalışma hayatında gerçekten olan kareler...
Tüm bunların olmaması için yasal düzenlemelerle birlikte kurumsallaşmaya ihtiyaç var. Şirketler oluşturdukları anayasalar ile, şirketin vizyonu, misyonu ve değerleri ile, çalışanların görev ve yetkilerini açıklayan çalışmalar ile ve personel odaklı yönetim ile bu işin üstesinden gelebilirler. Unutmayalım ki bizler bu problemin yaşamasına izin verdiğimiz sürece bu türden sorunlar hep var olacak. Bu yüzden kanun koyuculara, nitelikli yöneticilere, işverenlere ve iş görenlere büyük ödevler düşmektedir.
Hem özel hem de kamu sektöründe karşılaştığımız mobbing vakâsı, basit anlatımıyla iş yerinde diğer çalışanların ve işverenin uyguladığı bir yıldırma politikası olarak tanımlanıyor.
Tabiî ki özelde çalışma hayatında psikolojik şiddet konusunu konuşurken, fotoğrafın geneline geri çekilip bakmak gerekiyor. Yani bu konu neden bu kadar önemlidir sorusuna farklı açılardan cevaplar aramak gerekmektedir. Genel anlamda mobbing, işletmeleri büyük oranda etkilemektedir. İşletmelerin verimini
düşürmekte, moral ortamını kötüleştirmekte ve kârlılık oranını aşağılara çekmektedir. Aynı zamanda bir işletmede işin niteliğini ve niceliğini de etkilemektedir. Ancak çok büyük bir etkisi daha var ki, bu daha büyük bir tehdit oluşturmaktadır; itibar kaybı...
Kurumlar açısından bakıldığında görünen kayıplar bunlar, peki ülkenin kaybı nedir? İşte asıl sormamız gereken soru bu olmalıdır. Kurumlarda yaşanan bu olaylar basit bir iş gücü kaybına neden olmuyor. Ülke ekonomisine ciddi bir köstek oluşturuyor. Bir ülkenin kalkınması için sadece ekonomik büyüme yeterli değildir. Bunun yanında gelişmiş insan niteliğine de ihtiyaç vardır. İnsan unsurunu göz ardı eden ülkeler asla kalkınmış bir ülke olamazlar. Unutmayalım ki, özel sektörde iş görenler ve kamuda çalışanlar birer velinimettir. Sadece müşteri velinimet değildir, iş üreten ve işletmenin ayakta kalmasını sağlayan iş gören de işveren açısından velinimettir. Aynı zamanda bir kaynak değil bir kıymettir!
Çalışma hayatında bulunup da psikolojik şiddete maruz kalmamış birisini henüz görmedik. Herkesin başına gelme hadisesi farklı farklı, ancak temelde aynı. Bazı çalışanlar bu süreci sorunsuz bir şekilde atlatırken bazıları iş yerinden ayrıldıktan sonra psikolojik tedavi görmeye başlıyor. Hatta mobbing kurbanı olan bazı insanları intihara kadar bile götürebiliyor bu olaylar.
Bir de mobbing konusu içinde değerlendirmemiz geren başka bir konu var. Acaba iş görenler mobbingi suistimal mi ediyor? Bu durumda konuyu iki açıdan düşünmeliyiz. Bir yanda gerçekten mobbinge maruz kalanlar, diğer yanda kendisini mobbinge maruz bırakanlar. Bunu anlayabilmek biraz zor. Bir turnusol kâğıdı ile ölçemiyor, hüküm veremiyorsunuz. İş yerine göre farklı türlerde ortaya çıkan davranışlar var. Bu yola başvuran iş görenlerin neden böyle yaptığını anlamak için çok düşünmemize gerek yok. Diğer bir tartışma konusu olan tazminat meselesi yüzünden tabiî ki. Çünkü iş gören iş yerinden ayrılmak istemektedir ve ayrılırken tazminatını almak istemektedir. Yasal olarak bu mümkün değildir. O halde kendisini işten attırması gerekmektedir. Bu süreç işveren ve iş gören arasında inatlaşmalarla uzatıldıkça uzatılıyor ve işveren bırakıp kaçmasını ister gibi iş gören üzerinde baskı ve tahakküm kurmaya çalışıyor. Evet, bu mevcut çalışma hayatında gerçekten olan kareler...
Tüm bunların olmaması için yasal düzenlemelerle birlikte kurumsallaşmaya ihtiyaç var. Şirketler oluşturdukları anayasalar ile, şirketin vizyonu, misyonu ve değerleri ile, çalışanların görev ve yetkilerini açıklayan çalışmalar ile ve personel odaklı yönetim ile bu işin üstesinden gelebilirler. Unutmayalım ki bizler bu problemin yaşamasına izin verdiğimiz sürece bu türden sorunlar hep var olacak. Bu yüzden kanun koyuculara, nitelikli yöneticilere, işverenlere ve iş görenlere büyük ödevler düşmektedir.